Bebeğin oksijensiz kalması bazı sebeplere bağlıdır. Bunlardan biri bebeğin anne rahminde geçirdiği süre içerisinde uzun süreli beslenme bozukluğu ve bebeğin beslenmesini sağlayan organın gelişimine ait birtakım kusurlar olabilir.
Bebeğin kordonuna uygulanan mekanik baskılar, kordon travması, kordon sıkışması, bebeğin doğum kanalında uzun süre kalması, annede var olan bazı hastalıklar, yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kansızlık gibi hastalıklar sonucu da olabilir. Bunlarda bebek zaten bir gelişim geriliği içinde olduğu için ve bu tür bebeklerde zaten yetersiz olan beslenmeleri doğum sırasında daha da azalacağı için daha büyük bir risk oluşur.
Fakat sağlıklı giden bir hamilelikte, rahimde periyodik kasılmalar olmazken bebeğin oksijeni yeterlidir. Ancak doğum öncesi sıklaşan kasılmalar sonucu oksijen yetersiz hale gelebilir. Bu duruma daha ileri yaş gebeliklerinde ve hipertansiyonlu anne adaylarında rastlanır. Böyle bir durum kardiyotokograf denilen aletle takip edilebilir. Bu tür bir bebeğin doğumunun nasıl yaptırılacağı o kliniğin şartlarına bağlıdır. Yani doğum esnasında çocuğun kafasına takılan bir elektrotla çocuğun kan gazlarının düzeyini takip edebilme olanağı var mı? Ya da riskli doğan bir bebeğe gerekli müdahaleyi yapacak şartlar var mı?
Doğumda kordonun bedene dolanması
Yine başka bir durumda her şey yolunda giderken bir şekilde çocuğun göbek kordonu vücut kısımlarına dolanabilir, göydesi ile rahim duvarı arasına sıkışabilir. Bu da yine kardiyotokograf denilen aletle izlenir. Tehlike var ise doğumun şekline karar vermek için belirli kriterlere dikkat edilir. Bu, anne adayının kaçıncı doğumu, doğumun kaçıncı evresi, muhtemel doğum kaç saat içinde gerçekleşecek gibi ölçülerle dikkate alınır.
Örneğin yarım saat içerisinde çocuk doğacaksa, bu kadının ikinci ya da üçüncü doğumuysa ve kordon sıkışmasına bağli kalp ritminde derecesi hafif, süresi kısa yavaşlamalar oluyor ve çocuk kendini toparlayabiliyorsa, bu doğum için beklenebilir. Ama doğuma daha uzun bir süre varsa, kadın ilk doğumunu yapıyorsa ve bu sıkışmaya bağlı olarak çocuğun kalp sesindeki yavaşlamalar fazla, çocuk toparlanamıyor ise müdahaleli bir doğum şekli seçilir.
Hekim her hasta için ayrı karar verir
Hekimin vereceği karar her hasta için farklıdır. Bu kararı verirken de dikkate alması gereken bazı ölçüler vardır; doğum eylemine girmekte olan bir bebeğin o doğum dönemine hangi şartlar altında girdiği gibi. Yani doğuma sağlıklı olarak mı yoksa zaten birtakım gelişim bozuklukları ile mi giriyor? Bu mücadeleyi sonuna kadar götürebilecek rezervleri var mı, yok mu?
Vaktinden önce doğmakta olan bir bebeğin günü gelmiş sağlıklı bir bebek kadar mücadeleye dayanması da beklenemez. Önemli olan canlı bir bebek doğurtmak değil, sağlıklı gelişecek, normal gelişimini ve zeka fonksiyonlarını yürütebilecek bir bebek dünyaya getirtmektir.
Bebeğin anne rahminde takibi
Bebeğin doğum esnasında oksijensiz kalması beyinde hasarlara neden olur, bu annenin en çok korktuğu olaylardan biridir. Gerçekten oksijen hayati önem taşır; vücut neredeyse bütün metabolizma faaliyetleri için oksijene ihtiyaç duyar.
Kan uzun süre oksijen ile beslenmezse, beyinde ciddi hasarlar oluşabilir. Oksijen takviyesi şu şekilde yapılabilir:
- Doğumun kardiyotokograf ile kontrolü sayesinde doktor veya ebe ciddi tehlikeleri zamanında tespit etmiş ve gerekli bulmuşsa vakum, forseps ya da sezaryenle olaya müdahale edebilir.
- Bebeğin organizması, doğum esnasında gerçekleşebilecek bir oksijen eksikliğinde kendini besleyebilir ve vücut özellikle ilk olarak beyin gibi hayati önem taşıyan organları besler.
Doğumda gerçekleşen kısa süreli kan dolaşımı aksamaları sadece minimum bir oksijen beslenmesine engel olur. Bu durum tehlikesiz ve gayet normaldir ve çoğunlukla çabuk ortadan kalkar.
Kan dolaşımı aksamalarının nedeni
Anne sancılar yüzünden kasılır ve/veya sadece yüzeysel olarak nefes alır; böyle bir durumda gevşeyip derin nefes almaya çalışmalıdır. Bebek anne karnında alt ana toplardamara bastırır; anne adayı pozisyonunu değiştirmelidir. Çok kuvvetli bir sancı bebeği sıkıştırır, sadece birkaç saniye sürer ve bebeğe hiç bir zararı olmaz.
Alarm: Bebeğin kalp atışları düşerse!
Bebek için hayati tehlike özellikle göbek bağı düğümlenir ya da bebeğin boynuna dolanırsa söz konusu olur. Kan sirkülasyonu imkansızlaşır ve oksijen dolaşımı kesilir. İkinci ama çok nadiren görülen bir risk ise plasentanın rahim duvarından erken çözülmesi ya da damarların kireçlenmesidir, böyle bir durumda bebeğin kanla beslenmesi aksar.
Kardiyotokograf doktorlara ilk alarmı vererek bebeğin kalp atışını çizer. Dakikada 120 – 160’a kadar olan kalp atışı normaldir, ancak doğum esnasında da 20-30 kere daha az atması doğaldır. Eğer kardiyotokograf; sancı aralarında çoğu kereler arka arkaya düşük bir kalp frekansını (100’ün altında) ya da sancıdan sonra kalp atışı gözle görülür şekilde düştüğünü gösterirse, oksijenin yetersiz olduğu tahmini ağırlık kazanır. Ama emin olmak için çok hızlı sonuç verebilecek araştırmaların da yapılması gerekir.
Kafa elektrodu: Doğrudan bebeğin kafa derisine tutturulur ve bebeğin kalp atışlarını annenin karnının üzerine konan kardiyotokograf’dan daha kesin ölçer.
Mikro kan araştırması: Bebeğin kafa derisinden birkaç damla kan alınır ve karbonik asit içeriği (phdeğeri) araştırılır. Kanda oksijen eksikse, asitli metabolizma maddelerinin miktarı yükselir ve ph – değeri düşer; 7,2’nin altında bebek hastalıklı olarak nitelendirilir, akut oksijen azlığı ihtimali oluşur.
Bebek doğar doğmaz bir kontrol yapılarak bebeğin doğum esnasında yeterince oksijen alıp almadığına kesinlik kazandırılır. Buna ek olarak göbek bağının kesilmesinden sonra göbek bağı – atardamarından kan alınarak ph – değeri belirlenir. Yeterince yüksekse (7,2’nin üzerinde) doğum esnasında ve sonrasında bebek için bir tehlike oluşturmadığı anlaşılır. Sadece 2000 çocuktan birinde doğum sonrası beyin hasarı görülür. Ve bunların yaklaşık olarak on tanesinden birinde neden, oksijen eksikliğidir.
Sağlıcakla Kalın.
Daha Fazla Bilgi İçin: Benzer Konulardaki Diğer Yazılar