Düşük Nedir? Nedenleri Nelerdir? Engellenebilir Mi?

Gönderi paylaş:

Düşük peki ya sonrası? Henüz doğmadan bir bebeği kaybetmek… Kadınlar bu konunun üstesinden gelmekte zorlanıyor. “Üzülmemelisin, o henüz tam bir bebek değildi. Ayrıca yine gebe kalabilirsin.” Bu sözleri düşük yaptıktan sonra birçok kadın duyar. Arkadaşları, akrabaları, hatta eşi bile bebeği erken kaybetmenin ne denli acı ve yıkıcı olduğunu anlayamazlar. Birçok kadın bu konuda konuşmaya bile cesaret edemez, acılarından utanır. Bu kadınlar bebeklerini taşıyamadıkları için kendilerini yetersiz hissederler. Dolayısıyla onun ölümünden kendilerini sorumlu tutarlar.

Doktorun olaya rutin vaka diye baktığı ve “Doğa bebeği yok etti, çünkü yaşamaya müsait değildi” düşüncesiyle yaklaşmasından dolayı, olay yaratmak istemezler. Fakat bu durumdaki kadınlar için bütün bu açıklamalar teselli edici değildir.

Vücutlarına güvenme konusunda şaşkın ve karamsardırlar. Düşük yapan on kadından dokuzu tekrar hamile kalabilir, fakat yaşadıkları bu kötü deneyimden dolayı kendilerini tedirgin hissederler. “Acaba bu kez her şey yolunda gidecek mi?” düşüncesi hakimdir. Bundan dolayı anne adayının karnında bir bebek taşımaktan dolayı sevinç duyması belli bir zaman alabilir.

Düşük Nedir?

Doktorlara göre düşük; gebeliğin, 20. haftadan önce ve 500 gramın altında, yani dışarıda yaşama yeteneği kazanmadan önce sona ermesidir. Düşüklerin çoğu döllenmeden kısa süre sonra, kadın gebeliğini henüz fark etmeden gerçekleşir. Tek belirtisi adet kanamasının gecikmesi ve ardından şiddetli bir kanamanın başlamasıdır. Düşük vakası daha çok gebeliğin ilk 12 haftası içinde ortaya çıkar. Fakat daha sonraki dönemlerde de bebek ana rahminde ölebilir.

Bebeğini kaybettikten sonra bütün kadınlar kendine aynı soruyu sorar: “Acaba çok mu fazla hareket ettim?” veya “Gebeliğim için daha fazla sevinseydim, bebeğimi kaybetmeyi önleyebilir miydim?”. Düşük sonrası neredeyse bütün kadınlar kendini suçlar, sonrasında da çok derin suçluluk duyguları içine girer. Bedensel çalışmalara veya spora alışmış bir vücut, gebeliği tehlikeye sokmaz.

Belli dönemlerde seks yapmak da gebeliğe fazla zarar vermez. Sonuçta planlanmamış bir gebelik, ailevi veya maddi sorunları gündeme getirebilir ve kadın daha önce bebek arzusu içinde olsa dahi, bu sorunlar yüzünden karışık duygular yaşayabilir. Çoğu vakada düşüğün medikal sebepleri saptanamamıştır. Döllenmeden doğuma kadar milyonlarca hücre bölünerek çoğalır. Bu fazla komplike biyolojik programda, bebeğin sakat veya eksik gelişmesine sebebiyet verecek birçok hata olabilir. Bu durumda ya hep ya hiç prensibiyle çalışan organizma, gebeliğe son verir. Düşüğe sebep veren olaylar şöyle sıralanabilir:

Düşüğün Nedenleri Nelerdir?

  • Rahimde miyom olması. Bu durumda yumurta rahim içine yerleşemez ve dışarı atılır.
  • Progesteron hormonunun çok az olması. Bu hormon yumurtalık ve plasenta tarafından oluşturulur ve gebeliği ayakta tutar. Bu hormonun az bulunması, yumurtanın yerleşmesini veya döllenme
  • ardından sağlıklı gelişmesini engeller.
  • Annenin tiroit bezinin yetersiz çalışması veya yoğunlaşmış şeker hastalığı gibi kronikleşmiş hastalıklar geçirmesi.
  • Annenin toksoplasmos gibi enfeksiyonlar geçirmesi. Bu enfeksiyonlar doğmamış bebeğe zarar verir.
  • Folik asidin yetersiz olması. Bu mineral, vücutta hücre bölünmesi için gereken en önemli kaynaktır ve ıspanakla kara lahanadan temin edilir.
  • Annenin yaşı. 20 ile 24 yaş arası kadınlarda yüzde 8 oranında düşük riski vardır. 35 yaşından sonra bu oran yüzde 18’e çıkar. 40 yaş civarında ise yüzde 30 – 40 arasında değişir. Bunun da sebebi ilerlemiş yaşlarda kromozomlarda bozulma riskinin artmasıdır. Doğum öncesi amniyosentez ve koriyobiyopsi gibi muayeneler yüzde 0.5 oranında düşük riski yaratır. Her düşükten sonra, tekrar bebek kaybetme olasılığı artar. Üç kez üst üste düşük yaşanması, dördüncü gebeliğin doğumla sonlanamaması riskini yüzde 47’ye kadar yükseltir.

Düşük engellenebilir mi?

Bu, düşüğün nasıl gerçekleştiğine bağlıdır. Düşük tehlikesinde, evde veya hastanede yatak istirahati önerilir. Kanamanın durması, ultrasonda bebeğin kalp atışlarının görülmesi ve gebelik hormonları düzeyinin normale girmesi, gelişme olduğunu gösterir. İlerlemiş düşük olaylarında önlem almak güçleşir. Bu durum, şiddetli kanama ve sancılı kasık ağrılarıyla kendini gösterir. Hastanede yatak istirahati şarttır, gerektiğinde sancı engelleyici ve ağrı kesici ilaçlar alınmalıdır. Buna rağmen ilerlemiş vakalarda düşükler engellenemez.

Evdeyken şayet kanamayla beraber doku parçacıkları geliyorsa, bunları bir ped kullanarak, doktora göstermek doğru olur. Doku muayenesi, olayı açıklamaya yardım eder. Bebek kurtarılamazsa, plasenta ve mukoza zarı anestezi yapılarak alınır. Bu işlem muayenehanede de hastanede de yapılabilir. Gebeliğin 12. haftasından sonraki düşüklerde, gebelik ilaçlarla sürdürülür, sonrasında da çoğunlukla kürtaj gerekir.

Bununla beraber bebek öldüğü halde ana rahminde kalması da söz konusu olabilir. Kadın artık gebelik belirtileri hissetmez, göğüslerindeki ağrılar hafifler ve bulantıları azalır. Ultrasonda hayat belirtisi görülmez. Bu durumda doktorlar gerçekleşen düşükten söz ederler.

Düşükten sonra, yeni bir başlangıç için güç toplamak

Kadın için bebeği kaybetmek; yeni canlanan hayata hazırlık yaparken, aniden ölümüyle karşı karşıya kalmak anlamına gelir. Önce bütün dünyası, karnında büyüyen yavruyu koruyup beslemektir. Sonra ise hasretle beklediği o candan ayrılmak zorunda kalır. Her kadın bu krizle farklı ölçülerde mücadele verir. Biri her şeyiyle işine konsantre olurken, diğeri tamamen derin düşüncelere dalar. Bütün farklı tepkilere rağmen, acı çekme sürecinde benzer ortak noktalar vardır.

Düşüğün hemen ardından zihinsel şok, bedensel uyuşukluk ve yaşanılanlara inanamama gibi tepkiler oluşur. İkinci aşamada, kaybedilen bebeğe özlem başlar. Sonraki gelişmede ise, yaşanılan kayıp kavranmaya başlanır. Ancak bu aşamaların ardından kadınlarda düşük sonrası duygusal denge oluşur. Bu aynı derin bir uykudan uyanmaya benzer. Nihayet kadın kendine gelir ve başka düşüncelere yönelir. Bütün bunların yanında yaşanan acıyı, yası, çaresizliği içine gömmemek gerekir. Aksi halde yaşama sevinci kalmaz ve bu olay ardında, iletişim bozukluğu, depresyonlar veya yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar bırakır.

Yaşanan kaygılar ve deneyimler hakkında açık bir şekilde konuşmak, çoğunlukla rahatlatıcıdır. Psikologların önerilerine göre, ilk adımı kadının kendisi atmalıdır. Daha rahatlatıcı bir iletişimin gerçekleşmesi için, kadın kendisiyle benzer bir olay yaşamış kişileri tercih etmelidir. Eşine, ailesine, güvendiği arkadaşlarına yaşadığı düşük olayının ne anlama geldiğini açıklamalıdır. İnsanların sessiz kalmaları, nasıl teselli verileceğini bilmemelerinden kaynaklanır.

Kocanın kendinden farklı tepki vermesine, örneğin içine kapanmasına anlayış göstermek gerekir. Bu tepki, erkeğin kadını anladığını gösterir. Çiftin düşük olayını sindirmesi önemlidir, ancak o zaman geleceğin yolunu açabilirler. Bu deneyim; yeni bir gebelik, yeni arkadaşlıklar veya tamamen çocuksuz bir yaşam anlamına da gelebilir.

Düşük ve hemen ardından tekrar gebe kalma

Düşük sonrası o psikolojiden çıkmak ne kadar zaman alıyor?

Bazı kadınlar düşüğü çabuk atlatırlar, bazıları ise yıllarca içlerinde taşırlar. Birçok kadın iniş ve çıkışlar yaşar. Bazen kaybetme duyguları çok fazla yaşanır, bazen ise acı çabuk unutulur. Fakat kadınlar acının sürekli olmadığını bilmeliler. Ardından mutluluk ve huzur dönemi mutlaka gelecektir.

Gebeliğin ne zaman sona erdiği önem taşır mı?

Bebeği erken kaybetmek veya geç kaybetmek, kadın her iki durumda da acı çeker. Birçok kadın için ölmüş bebeği dünyaya getirmek çok zor bir deneyim. Böyle bir müdahaleyi çoğunlukla narkoz altında yaşamak isterler, ama bu sadece kürtajda mümkün oluyor. Araştırmalara göre kadının ölü bebeğinin doğumunu ayık yaşaması, onun üstesinden gelmesini kolaylaştırır.

Peki, düşükte baba adayları ne hisseder?

Babalar da en az eşi kadar etkilenir bu durumdan. Bazıları ağlar veya bir şekilde acılarını dışa vururlar. Bazıları ise duygularını içine atıp, karılarına destek olmak için güçlü olmaya çalışırlar. Eşler acılarını farklı boyutlarda açığa vurduğunda, iletişimde problem çıkabilir. Dolayısıyla her şeyi açık açık konuşmakta fayda var.

Sağlıcakla Kalın.

İlginizi çekebilecek konular

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir